Ülkemiz de dahil olmak üzere tüm dünyada insanların bu konudaki istekleri doğrultusunda yapılmış pek çok çalışmalara rağmen elimizde halen kesin sonuçlar bulunmamaktadır. Bu tür uygulamalardan en popüler olanı “Ericsson metodu” olarak bilinir ki başarı oranı % 75 civarında olduğu iddia edilmektedir.
ABD de yaklaşık 50 merkezde uygulanan bu metottaki prensibe göre; kadın yumurtası her zaman için X kromozomuna sahip olduğu halde erkek spermleri X veya Y kromozomu taşıyabilirler. Yumurta eğer X kromozomlu bir spermle döllenirse cinsiyet dişi (XX),Y kromozomlu bir spermle döllenirse erkek (XY) olacaktır.
Bu nedenledir ki cinsiyet belirlenmesinde kadın yumurtasının fonksiyonu yoktur. Yapı olarak farklı kromozomları taşıyan spermlerin özel “filtrasyon teknikleri” kullanılarak birbirlerinden ayrıştırılması sonrasında, yumurtlama döneminde direkt olarak anne adayı rahmine aşılanması esasına dayanır. Henüz bu tür işlemler ülkemizde yasal olmadığından ötürü uygulanamamaktadır. Döllenmenin gerçekleştiği anda belli olan cinsiyet ancak 11. gebelik haftasında penis gelişimi ile görülür hale gelmesine rağmen ultrasonda ancak 14-16. gebelik haftalarından itibaren belirginleşir. Bebeğin cinsiyetini belirlemek için yapılan tedaviler, belli günlerde ilişkilerin olması, belli gıdalarla beslenme gibi uygulamaların hiçbir tıbbi ve bilimsel yönleri yoktur.
Grip veya soğuk algınlığının belirtileri sizi rahatsız etse de genellikle bebeğe zarar vermez. Gebelikteki bağışıklık (immün) sisteminizdeki değişiklikler nedeniyle gebelik sırasında soğuk algınlığı belirtileri daha uzun sürebilir. Ailenizde veya yanınızda çalışan kişilerde soğuk algınlığı varsa, ellerinizi sık sık yıkayın ve onlardan uzak durun. Çünkü bu mikroplar kolaylıkla hasta kişiye temas etmeyle bulaşır. Gebelikte soğuk algınlığı ve griple başetmenin en iyi yolu, ilaç almadan kendinize en iyi şekilde bakmaktır. Bol dinlenme ve fazla sıvı alma ile şikayetleri azaltabilirsiniz.
Tüm önlemlere rağmen şikayetleriniz artıyorsa doktorunuzu gecikmeden arayınız. Daha ciddi bir probleminiz olabilir.
Kanser tedavisi gibi yüksek doz radyasyon uygulamasının bebeğe zarar verdiğinin bilinmesine karşın teşhis amaçlı kullanılan düşük dozların bebeğe zarar verme olasılığı pek yoktur. Gebe olduğunuzu bilmeden teşhis amaçlı röntgen çektirmişseniz hemen panik olmayın ve önce doktorunuzla konuşun. Diş röntgenleri ile alınan ışın miktarı çok daha düşüktür. Yine akciğer röntgeni ile de bebeğinizin aldığı ışın çok azdır. Fakat yine de gebelik sırasında mümkün olduğunca radyasyondan kaçınmak gereklidir. Özellikle ilk üç ay bebeğin oluşum dönemi olduğundan radyasyona da en duyarlı olduğu dönemdir. Gebelikte yapılan ultrasonların ise radyasyon yaymadığından dolayı bebeğe hiç zararı bulunmamaktadır.
Fazla kilo kaldırmak bebeğinizden çok bel ve sırt sağlığınız için zararlı olabilir. Bu yüzden gebelikte çok zorlamamak kaydıyla ağır yük kaldırabilirsiniz. Herhangi bir ağırlık kaldırırken dizlerinizi hafif kırıp, ağırlığı önünüze değil ayaklarınızın hemen yanına alarak ve sırtınızı mümkün olduğunca dik durumda tutarak kalkmanız bel sağlığınız açısından uygun olacaktır. Ancak düşük veya erken doğum riski taşıyan gebelerin ise ağır yük kaldırmaları kesinlikle önerilmez.
Erken doğum veya düşük riskleri yoksa gebelik sırasında cinsel yaşamınız hiçbir şekilde değişmeyecektir. Ancak bazı hekimler gebeliğin ilk iki ayı ile son iki ayında cinsel ilişkiye girilmemesini önerirler. Bu önerinin temeli; orgazmın gebeliğin ilk üç ayında düşüklere ve son iki ayında ise erken doğumlara yol açabileceği görüşüdür.
Evet. Tüm fiziksel ve duygusal değişiklikleri göz önüne alacak olursak uyku düzenindeki bu değişikliklerin olması pek şaşırtıcı değildir. Bazı kadınlar ilk üç ayda daha fazla uyumalarına rağmen, bazıları gece uyumakta zorluk çekmektedir.
Eğer uyuyamama probleminiz varsa işte size basit öneriler:
Ancak sıvı gıdaları gebeliğe olumlu etkilerinden dolayı gün içinde mümkün olduğunca çok tüketiniz.
Gebelik sırasında vücuttaki diğer “mukoz membranlar” gibi dişetlerinde kanlanma artışına bağlı “hipertrofi’ler (doku büyümesi)” oluşmaktadır. Bunun sonucu olarak dişetleri şişer ve her fırçalamada kanamaya eğilim artar. Genelde ağrı ve kızarıklık gelişmediği sürece endişelenecek herhangi bir durum yoktur. Normal dönemde olduğu gibi gebelik sırasında da diş bakımı önemlidir. Diş fırçalama (günde en az iki kez) işlemi yumuşak uçlu diş fırçaları ile ve dişetine fazla baskı uygulamadan yapılmalıdır. Ayrıca diş aralarını temizleme ve düzenli diş muayeneleri önemlidir. Dişlerin temizlenmesi plak oluşumunu engeller. Dişlerin temizlenmemesi kanamayı daha da şiddetlendirebilir.
Gebelikte diş çürükleri ve diş rahatsızlıkları normale göre daha sık görülür. Çünkü gebelik boyunca diş ve kemiklerden sürekli bir kalsiyum eksilmesi olmaktadır. Bu yüzden kalsiyumdan zengin beslenmenin önemi büyüktür. Çok zorunlu kalmadıkça gebelikte diş çekimi, dolgu ve kanal tedavisi gibi cerrahi işlemler ilk üç aydan sonraya ertelenmelidir. Ancak çok zorunlu kalınırsa ilk aylarda da bazı önlemler alınarak yapılabilir. Diş hekiminize gittiğinizde mutlaka gebe olduğunuzu ve gebelik haftanızı söyleyiniz.
Gebelikteki burun kanamaları aynı diş eti kanamaları gibi salgılanan bazı hormonlardaki artışa bağlı olarak vücudun mukoz membranlardaki kanlanma artışı sonucunda gelişir. Bu değişiklik rahatsız edici olması dışında genellikle sizin ve bebeğinizin sağlığına zarar vermez. Burun sekresyonlarını (salgılarını) yumuşatmak için bazı nemlendiriciler veya tuzlu su (serum fizyolojik) kullanabilirsiniz.
Tahrişi önlemek için burnunuzu çok yavaş temizleyiniz. Burun kanamasını olduğunda durdurmak için oturun ya da ayağa kalkın fakat sakın yutmayın ve başınızı arkaya doğru değil öne doğru tutun. Burun kemiğinin üst kısmındaki yumuşak bölgeye bir kaç dakika süreyle parmaklarınızla bası uygulayın. Bu işlemi bir kaç defa uygulayın, eğer durmazsa doktorunuza danışın. Kanamalar oldukça sık ve fazla oluyorsa bir KBB uzmanı tarafından muayene gerekebilir.
Şu ana kadar yapılan araştırma sonuçlarına göre herhangi bir zararı olduğu gösterilmemiştir. Yalnızca İsveçli bilim adamlarının yaptığı bir çalışmada, anneleri gebeyken ultrasona girmiş kişilerde solak olma yüzdesinin girmeyenlere göre daha yüksek olduğu tesbit edilmiş olsa da ultrason günümüzde güvenilir ve bebeğe zararı olmayan (non-invaziv) bir yöntemdir.
Hamile kalan her kadının ilk aklına gelen doğumun ne şekilde olması gerektiği, sezaryen'in mi yoksa normal doğumun mu daha iyi olduğu sorusudur. Bu sorunun doğru cevabı kişiden kişiye değişebileceği gibi hekimden hekime de farklılık gösterebilir. Bu yüzden bu soruyu cevaplamak çok kolay görülmemekle birlikte sorunun çözümünü bulmak için; öncelikle kişilerin istekleri, gebeliğin durumu, rahim içindeki bebeğin ve plasentanın değerlendirmesi, annenin anatomik ve sağlık durumunun hangi tür doğuma elverişli olduğu ile doktorun önerileri doğrultusunda karar şekillenmelidir.
Doç. Dr. Süleyman Eserdağ tarafından genital estetik cerrahisi ve seksoloji alanlarında verilen kurs, eğitim ve toplantıların bir kısmını aşağıdaki bölümlerden inceyebilirsiniz.
Copyright 2024 Doç. Dr. Süleyman Eserdağ. Hera Vajinismus Tedavi Derneği Katkılarıyla. Tüm Hakları Saklıdır. Yasal Uyarı